Gez Dünyayı, Gör Konya'yı
Yağmurlu bir Cuma günü bu kez yolculuğumuz. Bir kaç saat kadar süren kısa yolculuktan sonra ulaştım 42 plakalı şehre.
Sanayisi canlı olan ve maddi refah düzeyi yüksek kişilerin çoğunlukta olduğu bu ilde, insanlar genellikle Türk-İslam kültürüne bağlı,
inançlarını koruyan, değerlerine sadık ve kendilerinden emin bir görüntü çiziyorlar. Mağazalar, alışveriş merkezleri, restoranlar,
günümüz insanının her türlü ihtiyacına yanıt verebilecek düzeyde ve modern. Ara sokaklarda heybe, kilim, ipek halı, el işi örtüler,
hat, tezhip ve ebru sanatının hiçbir yerde benzeri olmayan örnekleri sergilenirken, daha merkezi pasaj ve yeraltı çarşılarında;
geometrik desenli, çiçek motifli ipek şallar, renkli fistanlar, iğne oyası yazmalar ve kadife seccadeler alıcı bekliyor.
Konya deyince akla, tarih, arkeoloji, din, kültür ve yemek geliyor ama hepsinden daha önemlisi şehrin sembolü olan
Hz. Mevlana. Yaşama sevinci, dünya görüşü ve hayat felsefesiyle ünlü İslam düşünürünün kentin tanıtımında önemi büyük.
Onun dergah olarak yaşamını sürdürdüğü, ölümünden sonra türbesinin yer aldığı görkemli abide, Selçuklu mimarisini
günümüze yansıtan tarihi bir yapı. Girişini oldukça zor bulduğum, her tarafı firuze çinilerle kaplı olan kubbe-i hadra'nın
(yeşil türbe) avlusuna "dervişan kapısı" denilen yerden giriliyor. Eskiden Selçuklu sarayının gül bahçesi olan müzeye
bahçede bulunan şadırvan ve şeb-i aruz (düğün gecesi) havuzu ve selsebil adı verilen çeşme ayrı bir renk katmış.
Halk ellerinde bulunan bu değere büyük önem veriyor, her yıl geleneksel anma törenleri düzenleyerek tasavvuf
kültürünü tanıtmaya ve onun manevi mimarını yaşatmaya çalışıyorlar.
Bir ilde üniversite o ilin çehresini değiştirip, şehrin ekonomik hayatını canlı kılarak yaşamın hareketini sağlıyor ve sosyal akışını belirliyor. Açık hava çay bahçeleri ve belediye parkları gürültüden keza kalabalıktan uzak kalmayı seçen yaşlıların akşamüstü buluşma yeri iken şehrin kalabalık ana caddeleri her yaştan insanla ve öğrencilerle hareket kazanmış.
Burası Selçuklulara iki asır başkentlik yaptığı için yollarda o döneme ait pek çok eser, çeşme, köprü, hamam, medrese, külliye ve camii görmek mümkün.
Ayrıca şehre 45-50 km. uzakta olan tarih kitaplarının bize ismen öğrettiği, geçmişte avcı-toplayıcı bir toplumdan tarım toplumuna geçen insanların en ileri yerleşim yeri olan, 9000 yıl öncesine ait ilk ev mimarisi ve aile yaşamına ait özgün buluntuların yer aldığı Çatalhöyük bu ilin sınırları içerisinde.
Tarihi kral yolu üzerinde yer alan ve hristiyanlığın önemli yerleşim yerlerinden olduğu bilinen Klistra antik kenti şehrin bir diğer ucunda, Kapadokya benzeri kaya oyuğu yerleşme yerleri, mağaralar, şarap mahsenleri, ve kiliseler ilgi çekici ancak arazinin yapısal özellikleri nedeniyle ulaşım kısmen zor ve hayvan gücüyle sürdürülmekte.